Uzun zamandır içimde birikenleri, düşlerimi, bir türlü hayata geçiremediğim planlarımı yazma isteğiyle dolu içim. Kendimi bir değişim sürecinde hissediyorum nicedir. Belki yaşın getirdiği dönemlerden biri, belki klavyede parmaklarımı kilitleyecek kadar içimi acıtan geçirdiğim talihsiz durum, belki de hayatın hızının farkına varıp kaçırdıklarını bilmek ve daha fazlasını kaçırmama isteği. Sebep ne olursa olsun sorgulamaktan çok eyleme geçememekten şikâyetçiydim. İster atalet de ister isteksizlik…
Parmaklarımı tuşlara götürense bir blog
yazarı. İki hafta önce Betül Mardin’in olduğu söylenen bazı yaşam tüyoları
silkinip kendime getirmişti beni. Her gün yazmaya karar verişim o gündür. Ama
beni harekete geçiren yemek yapmak için internette tarifleri karıştırırken
ulaştığım bir blog yazarı. Adı bende saklı, terazi burcu, 32 yaşında ve
tanımlayamayacağım kadar fikirlerimiz uyuşuyor. Onu okuduğumda fark ettim
yazmaya gecikmişliğimi. Yazmak dediysem ebedi eser çıkarmak değil amacım. Ki
öyle bir yeteneğim olsaydı şimdiye kadar ortaya çıkardı sanırım. Her ne kadar
kalemi, kağıdı, kitabı asla yanından ayıramayan biri olsam da hiçbir zaman o
kadar güzel yazılar kaleme alamadım. Yazı yazma zamanlarımı ise asla
ayarlayamadım. Ya aşırı duygusal akşamlara denk getirip, kelimelerin ve güzel
bir müziğin içinde kaybolduğum ya da yerli yersiz kesilecek saatlere denk
getirip, olur olmaz nedenlerle masa başından kalkıp kalkıp tekrar oturduğumdan
nerede kaldığımı nereye gittiğimi zaman zaman unutup zaman zaman yolu şaşırıp zaman
zaman da gidişi kestiremeyip yorulup bıraktığım yazılar. Huysuzlanıp kendi
kendime kelimelere küstüğüm de oldu, tüm dünyayla olduğu gibi kendimle de
barışıp sayfalarca yazdığım da, herkese uzun uzun okumak istediklerim
de, kendi kendime bile tekrar okumaya dayanamadıklarım da…
Dizginleyemediğim yazma tutkusuyla ruhum sırtladı çantasını çoktan, yollara düşme vakti bugün, yolların başlangıcı bugün, yollarımın başlangıcı bugün...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder