29 Mayıs 2012 Salı




Bu güzel haberi aldığımızdan beri kendimle savaş veriyorum. Bir yandan herkese duyurmak istiyorum bir yandan geçen sene yaşadığımız kaybı düşündükçe dilim varmıyor anlatmaya, paylaşmaya... Hayatımda ilk defa bu kadar nazarlardan korkar oldum. İçim kıpır kıpır, bir mucizeye şahitlik ediyor ve diyorum ki her anını anlatmalıyım, yazmalıyım ama inanın bırakın net üzerinden bir paylaşımı kimsenin okumadığı bir günlük bile tutamaz durumdayım. Korku, endişe belki annelerin hiç yanından ayrılmayan yoldaşları, bir bebek beklediğinizi öğrendiğiniz an hiç tahmin etmeyeceğiniz korkularla yüzleşmeye başlıyorsunuz. Daha önce yaşadığınız herhangi bir kötü olay da bu durumu körüklüyor ve sizin peşinizi bırakmıyor bir türlü. En azından bana olan bu... Şu an yaşadıklarım öyle iki uçta gidip geliyor ki, bir yerden bu salınımı kırmam gerek diye karar verdim. Bugün miladım olsun mu?

Uzun zaman oldu yazmayalı. Daha doğrusu geçtiğimiz yaz içimdeki boşluğu az da olsa doldurabilmek için çıktığım blog yolculuğunda bugüne kadar pek başarılı olamadım. Bir kez daha anladım ki, insan içinde yaşadıklarını sindirmedikçe, onlarla yaşamayı öğrenmedikçe ne kendisine bir faydası var ne de diğer insanlara. Ben kendi duygularımı tanımlayamazken, yaşadıklarımın üzerimde bıraktığı izlerin nelere yol açacağını bilemezken sizlerle bir şeyler paylaşmam oldukça zordu. Ya yüzeysel olacaktı paylaşılanlar, ya da uzun zaman aralıklarında az paylaşımlarla sınırlı kalacaktı. Benim yolum ikinci seçenekten geçti. Yazamadım, paylaşamadım, anlatmadım. Ne desem bilemedim… Anlatacaklarım vardı, yazacaklarım, yazarken içinde kaybolacağım kelimeler, yazdıkça uzayacak satırlarım ama hepsi kara bulutların ardından geliyordu. Öyle olmasın istedim, yazdıklarım mutluluk versin, hiç değilse az da olsa düşündürsün istedim. Ve durdum, bekledim… Şimdi hazır mıyım? Siz karar verin…

24.Şubat.2012 şantiyeye gitmeden sabahtan yakın bir kliniğe gidip kan verdim. Sonrasındaki 5 saat geçmek bilmedi. Sahadaki sorunlar, 5.bodrum katındaki ofisin soğukluğu ve insanı klostrofobik yapabilecek ışıksızlığı bile o gün beni bunaltmadı. Sonucu beklerken bir yığın gereksiz detayla oyalandım. Yine saatlerin akmayı reddettiği zamanlardandı. Öğlen arasında hemen çıktım sonucu almaya. Oturdum elimdeki zarfla bir sandalyeye, sonuç ne olursa olsun oturmanın en iyisi olduğunu düşünecek kadar da aklım başımdaymış. Defalarca bu anı yaşamış biri olarak en azından sayıların ne ifade edebileceğini kestirebiliyordum. Sonuç; oldukça yüksek bir rakam… Bebeğimiz geliyordu... Ardından haberi bekleyen diğer iki kişi olan eşimi ve doktorumu aradım. Onlarla konuşmaları sanki ben yapmadım. Haberi verdim ama onların dediklerini hatırlamıyorum bile. Sadece eşimin sesinin titrediğini… Sonrası bulutların üstünde gezen bir ben ve korkuların yere indirdiği diğer ben…

İlk adımı attım, sonrasını da ilerleyen günlerde yazmaya devam edeceğim. Artık paylaşacak güzelliklerim, mucizelerim var…