28 Eylül 2012 Cuma

İmkansızın Şarkısı



Haruki Murakami takip ettiğim bloglardan ve kitap sitelerinden güzel yorumlar alan ve ortalamanın üstünde beğeni kazanan bir yazar. Yazarın yazma sırasını gözetmeksizin güvendiğim birkaç okuyucudan gelen yorumlara göre en iyileri olduğunu düşündüğüm kitaplarından birini seçtim ve ilk toplu kitap alımımda siparişi verdim. Sayfaların su gibi aktığı, satırların bana sığınak olduğu şu günlerde İmkânsızın Şarkısı’na sıra geldi. Daha doğrusu uzun okuma listemden adının bana gerilerden sessizce göz kırpmasından dolayı ön sıraya yerleşti. Murakami okuduğum ilk Japon yazar olacaktı. Bu nedenle de biraz korkarak başladım okumaya, dilinin ağır olma ihtimaline karşın kaygılarım vardı. 1Q84’ü de görünce, kullanacak o kadar çok kelimeler biriktirmiş bir yazarın sayfa sayısı olarak daha küçük kitaplarında kelimelerin daha yüklü olacağını düşündüm nedense. 

Başlarda biraz ağır ilerledim. Anlatımın yalınlığı ve hikâyenin basitliği nedeniyle zaman zaman “Acaba bir şeyleri anlamıyor muyum?” diye kendi kendimi sorguladığım anlar olmadı değil. Hikâyenin tamamı bende çok yer edinemese de bende iz bırakan satırları oldu.

“Ölüm yaşamın karşıtı olarak değil, parçası olarak vardır.” Cümlesiyle bu kitaptaki derdini, karakterlerin etrafında döndükleri olguyu özetliyor.

“ … Herkesle aynı şeyleri okuyunca, ister istemez herkes gibi düşüneceksin. Bu da kabalık ve sıradanlık olur.” Beni tüm kitap boyunca en çok etkileyen kısımdı. Susuzluğumu gideremez şekilde okumaya doyamadığım bugünlerde, okuyacaklarım konusunda seçicilik konusunda kafa yorduğum bu dönemde, bana farkında olmadan peşinden sürükleneceğim bir ışık tuttu Murakami.

“ Genelde, kendi başının çaresine bakardı. Asla ne öğüt istedi ne de yardım. Bu gururundan değildi. Böyle davranmayı normal bulduğundandı.” Naoko’nun ablasını anlattığı bu satırlarda kendi ablamı buldum. Çok özlediğim ve her hareketini, her sözünü ve her imasını zihnimde didik didik ederek anlam kazandırmaya çalıştığım ablamı… Zaman zaman bizden uzak duruşlarına, kendi başına aldığı kararlara ve bizi onsuz bırakışına çok doğru bir yaklaşımdı bu cümleler.

“… Böyle insanlar vardır. Olağanüstü bir yeteneğe sahiptirler, ama onu değerlendirmeye yetecek enerjiden yoksundurlar ve sonunda hep yeteneklerini ziyan ederler. … İnsan şaşar kalır. Çok üstün birinin karşısında olduğunu sanır. Ama hepsi bu kadar. Asla daha ileri gitmezler. Niçin? Çünkü devam edecek yüreklilik yoktur onlarda. Çünkü asla çalışmaya zorlanmamışlardır. Şımartılmışlardır hep…” Kelimelerin boğazıma dizildiği an… Belki dahi seviyesinde bir yeteneğim yok ama var olanı nasıl harcadığımın yüzüme şiddetle çarptığı an…

“Kaderinden yakınma. Bunu aptallar yapar.” Nagasava, Vatanabe’ye aslında boşvermişliğinin arkasında yatan kaderciliği göstermek istemişti. Sadece çabalamasını istiyordu. İnsanın elinde olmadan başına gelen durumlar mutlaka vardır, bu durumlar karşısında takınılan tavır önemli olan. Hikâyenin genelinden de anlıyoruz ki herkes güçlükler karşısında dimdik ayakta duramıyor. Ya ben? Sorgulamadan edemiyor insan. Ne kadar kaderciyim?

“Bir bisküvi kutusunun içinde, her tür bisküvi vardır, sevdiklerin de, pek sevmediklerin de, öyle değil mi? Ve insan sevdiğini önce yerse geriye pek sevmedikleri kalır sadece. Ben kötü günler geçirdiğimde hep böyle düşünürüm işte. Şimdi bunu yaparsam, sonrası daha kolay olur, derim kendi kendime. İnan bana yaşam bir bisküvi kutusu gibidir.” Bu cümleden sonra derin bir umutsuzluk hissettim ya benim kutum sevmediğim bisküvilerle doluysa…

“Yaşayarak ölümü besliyoruz.” Üzerine söyleyecek söz yok…

”Gerçeğimiz ne olursa olsun, sevdiğin birini yitirmenin kederi, onulmaz bir şey. Gerçek, içtenlik, güç, tatlılık, hiçbir şey acıyı dindiremiyor ve bu acının ta sonuna dek giderken, bizi yakalayacak olan bir dahaki keder dalgasına karşı hiç işimize yaramayacak bir şey öğreniyoruz.” İlk bebeğimi kaybettiğimde üstesinden gelmek için çok uğraştım. Ve ikinci defa bebek beklediğimi öğrendiğimde sanki daha güçlü hissediyordum kendimi. Olumsuz bir şey olsa bile güya ben daha dayanıklıydım artık. Bebeklerimi kaybettiğimde aslında ilkinde hiçbir şey öğrenmediğimi, daha güçlü olmadığımı, aksine her kaybın beni daha da zayıf düşürdüğünü anladım. Benim kelimelere dökemediğimi Murakami özetlemiş. 

“Geri dönen her mevsim beni ölenlerden biraz daha uzaklaştırıyordu.” Bunu hep biliriz de, dışarıdan duyunca yine de kötü hissediyor insan kendini.

“Anlaşılan, insanların, anlaşılmak istendiği için diye değil de zamanı geldiği için birbirini anlaması gerektiğini sen de pek kavrayamamışsın.” Okuduğum kitapları bazen bitiremem, daha sonra tekrar okumak için kitaplığımda beklemeye alırım.  O kitabın, belki o yazarın zamanının geleceğini düşünürüm. Aynı durumun insanlar için de geçerli olabileceğini düşündürttü bu cümle.


Her kitabın bir şarkısı vardır benim için. Bazen kitapta adı geçen bir şarkıdır bu, bazen de o satırları okurken eşlik eden belli belirsiz kokunun çağrıştırdığı notalardır.

İmkânsızın Şarkısı’nın şarkısı tartışmasız; Norwegian Wood / Beatles

Ve 11.Mart.2011 günü İngiltere’de Norwegian Wood ismiyle gösterime giren kitaptan uyarlanmış film...

Kitaplardan uyarlanmış filmlerde hayal kırıklığı yaşamaktan korkarım. Karakterler, mekânlar, eşyalar kısacası her şey benim içimde ete kemiğe bürünmüştür. Filmde hayallerime uymayan detayların olmasından ve içimde olgunlaştırdığımdan daha vasat görüntülerle bir anlatım olması beni hüzünlendirir. O zaman anlarım ki yazar ne hayaller kurdurmaya muktedirken, zaman zaman insanlar o hayalleri başka bir sanat dalıyla yansıtmak için yeterli olamazlar. Bu durumun tam tersi de olması mümkündür, ben henüz karşılaşmasam da…

İlk Murakami satırlarımı bitirdim. Kitabın ortalarındayken birlikte ilk ve tek kitabımız olacağını düşündüm. Bazı cümleleri hayatımın bu dönemine hitap edip beni çekse de beni hayal kırıklığına uğrattığını söylemeliyim. Bir arkadaşımın önerisiyle Sahilde Kafka’ya da şans tanımaya karar verdim. Kim bilir belki benim de Murakami’yi anlamak için zamanım gelmemiştir.

1 yorum:

  1. Murakami benim de çok merak edip , yine bu kitapla okumaya başladığım yazardır. Ve yine benim bu kitabıyla anlayamadığımı fark ettiğim yazardır. Ardından 1Q84 'ü , öneri üzerine okuyup yine anlamakta zorlandığım , en azından o muhteşem hayranlığı yakalayamadığım yazardır. Sanırım zamanlama yanlış :D

    YanıtlaSil